Seyyid Nasrullah: İslam İnkılabı Dünya’nın özgürlük örneği

Hizbullah Genel Sekreteri röportajında, İran İslam Cumhuriyeti’nin dünya çapında bağımsızlık ve özgürlük modeli olduğunu belirtti.

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, İran İslam İnkılabı hakkında el-Alam kanalına verdiği özel ve ayrıntılı röportajda, İmam’ın ve Rehber’in İran inkılabının zaferi ve devamındaki rolü, direniş ekseni, Hizbullah’ın ve bu eksenin diğer üyelerinin rolü, direniş ekseninin duruşu ve bu eksenin ABD ve İsrail’e karşı sürekli kazandığı zafereler ve 1978 yılında İmam Humeyni’nin (r.a) öncülüğünde başlayan ve Ortadoğu’da büyüyerek dünyayı etkisi altına alan hareketin geleceği hakkında konuştu.

Hizbullah Genel Sekreteri’nin konuşmasından önemli başlıklar şöyle;

İmam Humeyni’nin (r.a) sürgünden Tahran’a gelişi, “Şafakta 10 gün” günlerinin en güzel örneklerinden biridir.

Bugün İran İslam Cumhuriyeti, İslam dünyasında ve tüm dünyada bir bağımsızlık ve özgürlük modelidir.

Bölgedeki pek çok kişi yabancı büyükelçiliklere bağımlıyken özgürlük ve egemenlikten söz ediyor.

İran İslam Cumhuriyeti büyük bir bölgesel güçtür ve görmezden gelinemez veya onunla kolayca savaşılamaz.

İran, Şah döneminde 60 bin Amerikalı danışmanla ABD tarafından yönetiliyordu.

İslam İnkılabı İsrail’i ve ABD’yi İran’dan çıkardı.

Hakiki İslam, zulme, suç ve cinayetlere karşı duran İslam’dır ve Amerika bunu kabul etmemektedir.

ABD, İran İslam Cumhuriyeti’ne düşmandır. Çünkü bu sistem zulmü kabul etmeyen bağımsız ve egemen bir sistemdir.

Diğer birçok ülkeye İslam ülkesi denir ve halkı Müslümandır, ancak bu şekilde adlandırılmalarının sebebi müdaradan dolayıdır.

ABD’nin savaştan bahsetmesinin nedeni sadece İran’ı korkutmak ve baskı yapmak içindir.

İran güçlü ve egemen bir ülkedir ve Amerika Birleşik Devletleri onunla savaşmaktan korkuyor.

ABD’nin İran’ın barışçıl nükleer programını durdurma gücü yoktur.

İsrail İran’a askeri bir saldırı başlatırsa İran’ın tepkisi çok sert olacaktır ve İsrailliler İran’ın tepkisinden korkmaktadır.

Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen Ensarullah Hareketinin ilk füze saldırısında ABD ve İsrail’in desteğine sığındı.

Seyyid Hasan Nasrallah’ın el-Alam Kanalına verdiği röportajın ayrıntıları şöyle: 

 El-Alem: Sayın Seyyid Hasan Nasrallah, İran İslam İnkılabının zaferinin yıldönümü günlerindeyiz. Siz, İran İslam İnkılabının zaferini hangi his ve ruh haliyle kutluyorsunuz?

Seyyid Hasan Nasrallah: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Selam arz ederim… Hoşgeldiniz… Doğal olarak insan, İslam İnkılabının zaferinde sevinç, mutluluk ve coşkuyla doluyor.

1979’da dost ve düşman tüm dünyanın Paris’te İmam Humeyni’nin (r.a) inkılabını takip ettiğini hatırlıyorum ve bence, İmam Fransa’dan Tahran’a nakledilirken on milyonlarca insanın kalbi acaba İmam Tahran Havalimanı’na varacak mı? Uçak güvenli bir şekilde inecek mi? Bundan sonra ne olacak? diye İmam’la birlikteydi. Onların kalpleri yer ile gök arasında imamla beraberdi.

İslam İnkılabının zaferinin yıl dönümü her zaman bu duygu, hatıra ve hisleri canlandırır. Bu nedenle, İmam’ın Tahran Havalimanı’na gelişinden sonra yaşanan mutluluğun ve milyonarca kişinin İmam’ı coşkulu ve eşsiz bir şekilde karşılamasının tarihte eşi benzeri yoktur. İmam’ın Beheşt-i Zehra ve şehitlerin kabrindeki konuşması, inkılabın zaferi ilan edilinceye kadar yaşanan olaylar, aslında “Şafakta 10 Gün” (Yevmullah) günlerinin en açık ve önemli örneklerinden biriydi.

Yevmullah (Şafakta 10 Gün) günleri hakkında konuşacak olursak…. Bu gün, Allah’ın en şanlı günlerinden biridir… İnsan o günü hatırladığında, her zaman neşe, mutluluk ve gelecek için umut hisseder. Devrimin tüm aşıklarının duyguları gibi, bunlar bizim duygularımızdır.

El-Alem: Sayın Nasrallah, İmam Humeyni’nin (r.a) zamanından Ayetullah Hamanei’nin zamanına kadar İran’daki liderliğin özellikleri açık ve netti. İnkılabın şimdiye kadar sürekli bir görev olarak tezahür ettiği birçok özellik var. Sizce bu önemli hedefe ulaşan İran liderliğinin en belirgin özellikleri nelerdir?

Seyyid Hasan Nasrallah: Hem İmam Humeyni’den (r.a) hem de Ayetullah Hamanei’den bahsettiğimizde bariz özellikler bulunmaktadır. Yani her şeyden önce, İslam ilimlerinde ve İslam şeriatında yüksek derecede fıkıh, içtihat, ilim ve uzmanlığa sahip bir fakih ile karşı karşıyayız. Onun fakih oluşundan bahsetmeden önce, bir kere mümin, takva sahibi, Allah’tan başka kimseden korkmayan bir insanla karşı karşıyayız. O, fıkıh, âlim, mütefekkir, hekim ve cesur bir insan mertebesine ulaşmıştır ve bu mertebede inkılâp liderinin sahip olması gereken en mühim vasıflar basiret ve cesarettir.

Stratejik bir vizyona veya düşünceye sahip olmak, tarihi geçmişe sahip olmak, geniş bir ufka sahip olmak bir liderin sahip olması gereken diğer özelliklerdir. Bakışı sadece kendi şehrine veya ülkesine değil, her zaman tüm dünyayadır. Yani ideolojik geçmişi, inancı ve bilgisi ile zorluklara dayanma gücü büyüktür ve fedakârlık yapmaya hazırdır ve çok deneyime sahiptir. Çok fazla deneyime sahip liderlerden bahsediyoruz ve bu sadece tecrübe ve bilginin sonucu değildir. İnkılabın zaferi ve İran İslam Cumhuriyeti’nin oluşumu, bu sistemin istikrarı ve bugüne kadar İran İslam Cumhuriyeti’nin ilerlemesine etki eden en önemli faktörlerden biri şüphesiz İmam’ın kişiliği ve liderliğidir.

İran tam egemenliğe ve gerçek bağımsızlığa sahip bir ülkedir

El-Alem: Rehberiyet kesinlikle İran’ın düşmanlarını o kadar endişelendirdi ki, Siyonist generallerden biri “Bizi en çok korkutan şey, manevi liderliğin karizması” dedi ve kastı İran’ın şu anki lideriydi. Sizce 43 yıl sonra bugün İran’ın dünyadaki konumu nedir? Bölgedeki konumu nedir? 43 yıldır kuşatılan ve savaşılan bu İran şimdi hangi konumdadır?

Nasrallah: Bu konu birkaç açıdan değerlendirilebilir. İran’da halk tarafından gerçekleştirilen İslam İnkılabının bir sonucu olarak bugün İran İslam Cumhuriyeti, İslam dünyası, üçüncü dünya ülkeleri ve tüm dünya için bir örnektir, özellikle de gerçek hâkimiyeti olan bir ülke için. Biliyorsunuz ki üçüncü dünya ülkelerinde egemenlik ve bağımsızlık ve özgürlük sorunu denen bir sorunumuz var. Bu sloganlar birçok ülkede ve birçok ulus için gündeme getiriliyor ancak uygulama anında ve gerçek dünyada konu farklı ve birçokları büyükelçiliklere bağımlıyken egemenlikten bahsediyor.

Birçokları, yabancı ülkelere bağımlı ve onları takip ederken ve yabancı ülkelerin çıkarlarını kendi ülkelerinin çıkarlarına tercih ederken bağımsızlıktan bahsediyor.

Bugün İran’a bu açıdan baktığımızda İran’ın tam egemenliğe ve gerçek bağımsızlığa sahip bir ülke olduğunu, İran’ın mutlak özgürlüğe sahip bir ülke olduğunu ve İran’ı yönetenin İran halkı olduğunu görüyoruz. Lideri seçen, cumhurbaşkanını seçen, milletvekillerini seçen, Rehberiyet için Uzmanlar Meclisi üyelerini ve şehir konseyi üyelerini vb. seçen halktır. İran’da gerçek anlamda halk yönetimi mevcuttur.

Öte yandan model açısından da İslam ülkesi ismiyle ilginç bir tecrübeyle karşı karşıyayız. İslam dünyasında bütün ülkelere İslam ülkeleri denir. Yani, Müslüman bir ebeveynden doğan bir kişinin kimliği göz önüne alındığında, bu ülkedeki çoğu insan Müslümandır. Dolayısıyla bu ülke bir İslam ülkesidir ve bu tanım, biraz düşünüldüğünde, İslam’ın egemenliğini kurması anlamında bir İslam ülkesinin tanımıdır.

İran İslam Cumhuriyeti’nde, ilk günden ve İmam Humeyni zamanından Ayetullah Hamanei liderliğinde bugüne kadar, yetkililer, kurumlar, seçkinler ve kamuoyu tarafından gerçek bir İslami hükümet kurmak için sürekli bir çaba vardır.

Elbette ne İmam Humeyni ne de Ayetullah Hamanei, İran’da sahip olduğumuz şeyin İslam’ın tam olarak uygulanması olduğunu iddia etmemiştir. Onlar, “İslam dinini yaşatmak için tüm samimiyetimizle elimizden gelenin en iyisini yapacağız, İslam’ı uygulayacağız ve gerçek bir İslam ülkesini tüm dünyaya model olarak tanıtacağız” demişlerdir.

Ama öte yandan, siyasi değerlendirme söz konusu olduğunda, artık büyük ve güçlü bir bölgesel güçle karşı karşıyasınız ve bu sadece benim sözüm değil, tüm dünya büyük bir bölgesel güç olarak İran’la etkileşim halindedir. İran’ın bölgesel meselelerde olduğu kadar dünyanın kaderi üzerinde de büyük bir etkisi ve varlığı var.

Bütün bu durumlara rağmen İslam Cumhuriyeti bu sorunların üstesinden gelmiştir. Ayrıca İran’a ilerleme açısından baktığımızda 1978 ve 1979’da Şah dönemindeki İran ile bugünkü İran arasında bilim, teknoloji, üniversiteler (yurt içi ve yurt dışında öğrenci sayısı ve bilimsel uzmanlık alanlarında), altyapı (havaalanları, limanlar ve otoyollar ve konut ve kentsel gelişim) ve yüksek finansal ilerleme ile kendi kendine yeterlilik ve tarım ve sanayi ve ticaret alanlarında ve askeri sanayi ve askeri güç konularında büyük bir fark görüyoruz.

İnkılabın zaferinin 40. yıldönümünde bir konuşma yaptım ve bir buçuk saatlik konuşmamda İran kaynaklarından değil BM kaynaklarından bilgi topladım. Yani dünyanın İran’ın bilim ve teknoloji konusunda ulaştığı konum hakkında söylediklerinden bahsettim. Bugün dünya İran’dan bahsederken, nükleer meseleden, nükleer müzakerelerden ve bölgedeki siyasi sorunlardan bahsediyor. Ancak bu yıllarda İslam İnkılabı örneğinden, İslam sistemi ve İslam İnkılabından, hekim ve cesur Rehberin İran’ı nasıl ilerlettiğinden ve İran’ın tüm konularda hangi konuma ulaştığından bahsetmemiz gerekiyor. Bu konunun açıklaması çok uzun ve burada birkaç noktaya değinmekle yetineceğiz.

Amerika Gerçek İslam’ı Kabul Etmiyor

El-Alem: Sayın Nasrallah, bu hususta çok konu olduğunu ve bunların incelenebileceğini söylediniz. Ama bugün çok büyük bir düşmanlığın ortasında olan bir İran’dan bahsediyoruz. Bu düşmanlıkların başında da Amerika Birleşik Devletleri var. İmam Humeyni’nin de dediği gibi, tüm felaketlerimiz Amerika Birleşik Devletleri’nden kaynaklanıyor ve İmam Hamanei ve İran’daki tüm yetkililer de İmam Humeyni’nin bu sözünü vurguluyor. Benim size sorum şu, “ABD ile İran arasındaki bu düşmanlık, İslami sistemde devrim fikriyle bir düşmanlık mı, yoksa bir gün Amerikan çıkarlarının gerçekleşmesiyle sona erebilecek bir düşmanlık mı?

Nasrallah: Konunun aslına dönmelisiniz. İran Şah döneminde Amerika Birleşik Devletleri tarafından yönetiliyordu. O zaman İran’da Şah ve Şah hükümetinin olduğu doğru ama o dönemde İran’ın nüfusu 30-35 milyon arasındaydı ve İran’da 60 binden fazla Amerikalı danışman vardı. Yani ABD danışmanları güvenlik, askeri, petrol, ulaşım, konut, ekonomi, finans, kültür vb. her alanda hazır bulundu.

İran İslam İnkılabı geldi ve bu inkılabın ne yaptığını bir bakın. Amerika’nın pozisyonunun ne olduğunu görmeliyiz. Amerika Birleşik Devletleri’nin hâkim olduğu bu ülkede serveti, petrolü ve gazı yağmalandı ve ABD burayı dilediği gibi yönetti. Yıllarca ideolojik, kültürel ve entelektüel kimliğini değiştirmeye çalıştı. Şah ve babasının gerçekleştirmeye çalıştığı batılılaşmayı, Şah’ın bir Amerikan paralı askeri olduğunu ve ABD’nin ve bölgedeki Siyonistlerin amaçlarına hizmet ettiğini biliyoruz. Bölgenin jandarması Fars Körfeziydi bölgedeki tüm ülkeler ondan korkuyordu.

İmam Humeyni (r.a) geldi ve İran’ın devrimci halkı onunla birlikteydi. İran İslam İnkılabı geldi ve bu rejimi devirdi ve bu paralı askeri ve 60 bin danışmanı kovdu. Yani sadece Şah’ı ve rejimi devirip Amerikalı danışmanları tutmadı. Hayır, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail, Şah ile İran’ı terk etti. Bu yüzden İslam İnkılabı İsrail ile bağları kopardı. İsrail büyükelçiliğini kapattı ve burayı Filistin Kurtuluş Örgütü’ne teslim etti.

Filistin’in halen faal olan bir büyükelçiliği var. Evet ABD İran’ı tamamen terk etti yani İmam Humeyni’nin tabiriyle Amerika’nın İran’dan elini kesti. Her halükarda Amerika’nın sorunu bizim dua edip etmememiz ya da oruç tutup tutmamamız ve namaz kılıp kılmamamız değil. Amerika, ülkesinin ve halkının özgür olmasını, kendi kararlarını vermesini ve servetinin yağmalanmasına izin vermemesini isteyen bu İslami sisteme karşıdır.

Ama namaz kılan, oruç tutan, hacca giden, işgal karşısında sessiz kalan, işgalciyle uzlaşmaya varan, ABD hegemonyasına boyun eğen bir İslam ile Amerika’nın bir sorunu yoktur ve bu, İmam Humeyni’nin Amerikan İslam’ı dediği İslam’dır. Amerikan İslam’ı, Amerika’nın onunla bir sorunu olmadığı İslam’dır. Namaz kılın, oruç tutun ve hacca gidin, hatta her yıl hacca gidin, Amerikalıların bununla bir sorunu yoktur. Amerika’da camiler inşa edin, bununla hiçbir sorunu yoktur. Fakat Filistin ve Kudüs meselesi ve ülkeniz ve ülkenizin ve milletinizin kaynakları ve kararınız konusunda nerede duruyorsunuz? Onların aracı mısın? Onların takipçilerinden biri misin? Yoksa Allah’ın kulu musun? Sizi Allah’ın kulu olarak gören İslam kesinlikle ABD için bir sorundur ve İran’da kazanan İslam budur.

KAYNAK: Rast

Related posts

Avustralya Batı Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaktan vazgeçti

ABD yine işgale hazırlanıyor: Bahaneleri şimdiden hazır

ABD kaos ve terörü kışkırtıyor