İslam Cumhuriyeti, Batılı veya Doğulu yabancı modellerin bir karbon kopyası değildir ve benzersiz bir İran icadıdır. Hem geleneğe (dinî ve ulusal) hem de halkın temsilinin doğru biçimi nosyonuna ve İslam hukukunun uygulanmasına dayalı olarak karmaşık bir modeldir.
Türkiye’nin hem bölgesel hem de küresel ilişkilerdeki önemi (ikili ilişkileri güçlendirmenin hem destekçileri hem de karşıtları tarafından) iyi anlaşılırken, İran’ın rolü uzun yıllardır hafife alınıyor. Daha doğrusu, tamamen yanlış değerlendiriliyor. Nedeniyse basit. Batı odaklı uzman topluluğumuz İran’a esas olarak Amerikan liderliğindeki prizmadan baktı hep: haydut bir ülke, füzeleri olan ve nükleer bomba arzusundaki mollalar, teokrasi, baskıcı bir rejim, Ortadoğu ve dünya için bir güvenlik tehdidi, İslami fanatikler vs. Genel olarak, gelişmiş, aydınlanmış ve zengin Batı ile karşılaştırılamayacak bir tür Doğu deliği olarak algılanmıştır.
Ve en önemlisi, İran ile yakınlaşma Rusya’nın stratejik çıkarlarınadır. Çünkü biz sadece büyük medeniyetlerin varisi, 86 milyonluk bir ülke ile değil, dünyanın ruhen en güçlü milletlerinden biriyle karşı karşıyayız. İran, kendi yolunda ilerleyen, kendi devlet ve toplumsal örgütlenme biçimlerini arayan, ulusal çıkarlarını savunan ve herhangi bir dış baskıya boyun eğmeyen gerçekten egemen bir ülkedir.
Rusya’nın yapmakta olduğu tam olarak budur, ancak henüz süreci tam olarak tamamlamadık. Ve bu, İran’ın onlarca yıllık Batı yaptırımları altında yaşama ve gelişme deneyimiyle ilgili de değildir sadece. Batı’nın istemediği ülkeleri önemli ölçüde engelleyebileceği ve onları yok etmekle tehdit edebileceği eski dünya geçmişte kaldı. Daha da önemlisi, İran, kendi ulusal kimliğini ve özlemlerini tam olarak ifade eden bir formülle kendi devlet yapısı ve sosyal ilişkiler formunu bulmayı başardı.
İslam Cumhuriyeti, Batılı veya Doğulu yabancı modellerin bir karbon kopyası değildir ve benzersiz bir İran icadıdır. Hem geleneğe (dinî ve ulusal) hem de halkın temsilinin doğru biçimi nosyonuna ve İslam hukukunun uygulanmasına dayalı olarak karmaşık bir modeldir. Evet sorunları ve hataları vardır ama en zorlu dış koşullarda ayakta kalabilmiştir. Büyük güçlerin hiçbiri –ve İran şüphesiz onların arasındadır – son yıllarda yeni bir tür devlet inşa etmede bu türden bir yaratıcılık göstermedi. Benzer bir deneyime sahip olan son ülke Sovyetler Birliği’ydi.
İran deneyimi Rusya’ya doğrudan uygulanamaz, ancak ideal bir sosyal yapıya yönelik özlemleri ve devletin adaleti savunması, somutlaştırması ve insanların ideallerini koruması; liderlerin dürüst, ruhen güçlü olması ve insanların ve Tanrı’nın önünde sorumluluklarını hissetmeleri gerektiği rüyası Ruslara yakındır.
İşte bu yüzden Putin’in İran İslam Cumhuriyeti’nin dinî lideri Rehber Hamaney ile yaptığı bu beşinci görüşmesi, sadece iki çok nüfuzlu ve deneyimli devlet adamı arasındaki bir sohbet değil, aynı zamanda küresel sorunların ve zorlukların yanında konuşacak başka şeyleri de olan iki kişinin buluşmasıdır. Çünkü Rusya ve İran gibi iki ülke kendi manevi ve milli yollarında giderse, o zaman birlikte yol alırlar. Ve böylece her biri daha da güçlenecek ve artık yalnızca Batı’dan gelen meydan okumalara yanıt vermekle kalmayacak, tradisyonalist halkların kendi yöntemleri ve kendi yasalarıyla yaşayabilecekleri yeni bir dünyayı birlikte inşa edecekler.
KAYNAK: Petr Akopov / Russia Today / RIA Novosti – https://www.rt.com/russia/559254-putin-visits-tehran-strategic-alliance/ – Çeviri: Medya Şafak)