Cumhurbaşkanı Reisi, BM Genel Kurulu 77. Toplantısı’nda yaptığı açıklamada, dünyada adaletin sağlanmasının herkesin isteği olduğuna işaret ederek, ”ABD’nin önceki başkanının cinayeti ile ilgili adil yargı takibini adil bir mahkeme üzerinden yürüteceğiz” dedi.
“Biz kendi yolumuzu anlaşma olsun olmasın bulup güçle yolumuza devam edeceğiz” diyen İran Cumhurbaşkanı Seyyid İbrahim reisi, BM Genel Kurulu’nda şunları söyledi:
”Adaletsizliğin birikmesi halkın hareketine neden olur. Birçok hareket Devrim erginliğine ulaşmamış ve bir çok devrim de kendi yolundan şaşmıştır, ancak İran gibi bazı devrimlerin başarısı, dünya halkı nezdinde adaletin sağlanacağı ümidini canlı tutmuştur.
İran devrimi, İran halkının gerçeğe yönelik hareketi olarak birçok kargaşaya rağmen davasının değerlerini koruyabilmiştir.
Halk ilk adımda İslam Cumhuriyeti isminde ileri medeni bir düzeni kurduktan sonra ikinci adımda uluslararası adil düzenin kurulmasına çalıştı”.
Bu yolda kilit unsurlar, Allah’ı istemek, uyanma ve çok taraflılıktan ibarettir. Ben büyük bir uygarlığın mirasçısı olan bir halkın temsilcisi olmanın gururunu yaşıyorum. Bu halk yüzyıllarca emperyalistlerin kendi kaderleri üzerindeki çabasını boşa çıkarmıştır. Bu halk her zaman zulmü fitne ve yozlaşmanın sebebi olarak görmüş ve Babil’den Filistin’e kadar diğer halkların esareti ile mücadele halinde olmuştur”.
Adaletin sağlanması zordur ve bu nedenle birçok zulümcü bunu sağlamaktan kaçıyor. Bizim mantığımız Kur’an kültüründe vardır. Kur’an’da, ne zulüm edin ve ne zulmü kabu edin diyor.
Adalet temelinde olan mantık güç oluşturur ve kalplere hüküm sürer. Mantığı olmayan ülke işgalcilik, askeri müdahale, orduyu serferbet etme, çifte yaklaşım ve birçok zulme imza atar. Nükleer silahı kullanmak, dünyayı adalete mi yöneltti yoksa emperyalizmi mi güçlendirdi? Binlerce Iraklı, Yemenli ve Suriyeli çocuğun ölmesi hangi insani kurumun lehine olmuştur? İran kendi yasal ve adil haklarını istemekten başka ne istemiştir ki dünya zorbalarını kızdırmıştır?”.
Bugün hegemonya isteme ve soğuk savaş pozisyon, dünyayı rencide etmekte ve huzursuzluğun yeni dönemi, dünyamızı tehdit etmektedir. Dünya halklarının adaletin yerini bulmasına yönelik talebi şiddetlenmiştir.
Direniş doktrinine dönük inancın yükselmesi, halkların adaletin sağlanması ile ilgili kararlılığının apaçık cilvesidir. Ancak buna karşın tek taraflılık, ülkeleri kendi doğru rotası ve yolundan geri tutmaya çalışmaktadır. Amerikalılar ülkeleri kendi ayakları üzerinde durmasına izin vermiyor ve Amerikan dostları da iyi durumda değiller. Avrupa’da bugün yaşanan, son 50 yılda Asya’da yaşanana ışık tutmaktadır.
Yüzbinlerce Iraklı, Yemenli, Suriyeli ve Afgan çocuğun ölümü hangi insani davaya hizmet etmiştir? Bunlar zulüm ev adaletsizliğin cilvesi değil midir?
İran İslam Devrimi, İran halkının kendi haklı konumuna çıkması için hareketinin başlangıcıydı ve bu dönemde darbe, iç terör, bölücülük, savaş, kargaşa ve yaptırım gibi çeşitli krizleri atlattı. Bunların herhangi biri bile birçok ülkenin katlanamayacağı krizlerdi”.
Dönemin İran Cumhurbaşkanı Muhammed Ali Recayi, ABD destekli önceki rejimin işkence izlerinin olduğu ayağını bu tribüne koymasının ardından 40 yılı aşkın bir süre geçmitşir. O konuşmasından bir süre sonra ABD destekli bir terör örgütü tarafından şehit edildi.
44 yıl önce İran halkı İmam Humeyni önderliğinde yabancıları kendi topraklarından atarak kendi kaderlerine egemen oldu ve bugün bölge halkları bu deneyimi kendine model biçerek kendi kaderlerini belirlemek istemektedir. Terör kurbanı İran halkı, bugün bölgede güvenli limana ve dünyada terörle mücadele öncüsüne dönüşmüştür”.
İran halkı kendi adil yüksek hedeflerine ulaşmak için bedeller ödemiştir. İster Saddam’ın Cezayi Anlaşması’nı yırtarak bize karşı tam kapsamlı savaş açtığı olayında olsun, isterse de ABD’nin önceki başkanının nükleer anlaşmayı ihlal ederek ekonomik tam kapsamlı savaş açması ve insanlığa karşı cinayette yeni bir boyuta taşınması olayında göründüğü gibi İran halkı bedel demiştir.
ABD’nin önceki başkanı birkaç yıl önce IŞİD’in ABD tarafından ortaya çıkarıldığını söyledi. Bizim için IŞİD’in ABD’nin hangi yönetimi tarafından oluşturulması fark etmez. Mesele, dünyanın öbür ucundan bir devletin bizim bölgemizin coğrafyasını yüzbinlerce kadın ve çocuğun kanının akması pahasına bir kez daha sınırları çizmeye çalışmasıydı. Ancak İran İslam Cumhuriyeti bu projeye dur diyerek onu geri itti. Bu terörle mücadele savaşının komutanı ile kahramanı ve IŞİD’i yok eden kişi, General Kasım Süleymani’den başkası değildi. O bölge halklarının özgürlüğü adına şehit düştü ve ABD’nin önceki başkanı bu cinayete imza attı’.
ABD’nin önceki başkanının itiraf ettiği bu cinayetin adilce yargılanması, insanlığa hizmettir. Böylece bölge halklarına yapılan bu zulümden acı çeken insanların yüreğine biraz su serpilir. ABD’nin önceki başkanının işlediği ve işlediğini itiraf ettiği bu cinayetin adilce ele alınması, bu zulmün son bulması ve adaletin başı dik olması için insanlığa hizmettir. Biz General Kasım Süleymani suikastinin azmettiricisi ve bu cinayetin faillerinin kesin sonuç alıncaya kadar adil bir mahkeme yoluyla yargılanmaları konusunun takipçisi olacağız.
İran halkının hikayesi, kendi ayakları üzerinde durmayı ve sırtını başkasına dayamamayı öğrenen bir halkın hikayesidir.
Bugün biz petrol ve doğalgaz ihracatına ilaveten geniş elektrik ve doğalgaz şebekesini ülke çapında oluşturmuş durumdayız. Kök hücreler, uzal sanayi, biyo ve nano teknoloji ve nükleer bilimlerde öncüyüz. İran’ın insani kalkınma göstergelerindeki büyümesi çarpıdır. 85 milyon İran halkını sigortalamak gibi temel sosyal refah altyapılarını oluşturmakla birlikte demokrasiyi temel bir ilke ve süreç haline getirmişiz. Biz savaş döneminde tel örgü alma konusunda bile yaptırımla karşı karşıyayken, bugün en yüksek ve en ileri askeri ekipmana ulaşmış ve caydırıcılık evresine yükselmiş durumdayız. Bütün bunlar yaşanırken ABD’nin İran halkının gelişmesine karşı günden güne artan düşmanlığı ile tanık olduk.
Düşmanlarımız pes etmedi. Aksine bizim halk onları sahadan dışarı attı.
Bölgenin kaderi bölge ülkelerince belirlenirse işgalciler gitmelidir ve komşular birbirine kalır.
Özgürlük ve demokrasiden dem vuran ülkeler neden İran’ın Filistin meselesinin çözümüne yönelik adil ve açk formülünden kaçtıklarını açklamalı. Mazlum Filistin’te biz tek Filistin politikasına bağlıyız. Filistin’in Bahr’den Nehr’e tüm toprakları, bu kutsal ve tarihi toprakların asıl sakinlerine aittir. Filistin meselesinin çözüm yolu sadece Müslüman, Hristiyan ve Yahudi tüm Filistinlilerin referandum yolu ile oylarına başvurmasından geçmektedir.
Kudüs’ü işgal eden rejim, bölgenin diğer ülkelerinin topraklarını işgalde tuttuğu sürece barış ve istikrara ortak olamaz.
Açıkça söylemeliyim ki İran nükleer silah peşinde değildir ve bu silahın bizim savunma doktrinimizde yeri yoktur. Bu karar Devrim Lideri’nin fetvasında bildirilmiş ve İran halkı ile devleti için her türlü uluslararası denetimden daha etkindir.
İran’ın barışçıl nükleer programı, dünya nükleer programlarının sadece yüzde 2’sidir ancak nükleer tesisleri denetimin yüzde 35’i bizim tesislerdedir. Kurallara bağlı olan ülkeler, NPT’deki kendi haklarından yoksunlar.
İran’ın müzakere mantığı, adil analiz temelinde ve sadece bu cümle çerçevesindedir: ‘Taahhütlere bağlı kalmak”. Garantiler meselesi de sadece olası bir olaya karşı hazırlık için değil. Biz bir deneyimden bahsediyoruz. Biz nükleer anlaşmadan çekilme ve mevcut ABD yönetiminin taahhütlerini ifa etme konusunda bir buçuk yıllık bir gecikme deneyimini yaşadık. ABD yönetimi bugün taahhütlerine dönmekten bahsederken aynı gün bu ülke içinden başka bir ses duyuyoruz ve bu da ABD’nin taahhütlerine bağlı kalması hususunda soru işaretlerine sebep oluyor.
Biz kendi yolumuzu anlaşma olsun olmasın bulup güçle yolumuza devam edeceğiz. Ciddi müzakerelerde olduğu gibi İran halkının çıkarlarının sağlanması durumunda bu konunun adilane çözümü için güçlü bir iradeye sahip olduğumuzu gösterdik. Bize göre nükleer anlaşmanın düğümü, düğümlendiği yerden açılmalıdır”.
KAYNAK: Acil.new